25 Temmuz 2007 Çarşamba

Türk Usulü LOST (Akşam Gazetesi)

Gösterildiği ülkelerde pek çok kitleyi peşinden sürükleyen, adına stratejiler üretilen, kitaplar yazılan ve büyük beğeni toplayan Lost dizisinin Türkiye’deki fanatikleri, LOSTra adında yepyeni bir oluşum başlattı.

Farklı meslek grubundaki dizi fanları, burada kendi senaryolarını yaratıyor ve yazar kadrosuna katılacak ekip arkadaşları arıyorlar.

Türkiye’de erkeklerin kıraathane, kahve ya da arkadaş evinde toplanıp dizi seyretmeye başlamasına ilk olarak ‘Kurtlar Vadisi’yle tanık olduk. Beyaz yakalı tabir edilen kesimin Digiturk ve CNBC-e dizilerini de unutmamak gerekir.

Son dönemde devam eden ve popülerliğini yitirmeden ilgi odağı olmaya devam edense kuşkusuz Lost. Erkeklerin dizi takipçisi olması pek rastlanır bir şey olmadığından LOSTra projesini hayata geçiren Yüce Zerey ve Mehmet Erkan Aydın’ın her diziyi izlediklerini öğrendiğimizde şaşkınlığımızı gizleyemedik elbette. Onlarla uğruna senaryo yazmaya başladıkları Lost dizisini ve projelerini konuştuk.

Mesleğiniz nedir? LOSTra projesini hayata geçirmek nereden aklınıza geldi?

Yüce Zerey: Dikey Kurumsal adlı şirketin Proje ve Arge Departmanı Müdürü’yüm. Mehmet’le iş arkadaşıyız. yönetim ve pazarlama danışmanlığıyla ilgili projelerde yer alıyoruz. Her ikimiz de okumayı, yazmayı, izlemeyi ve yorumlamayı seviyoruz. Lost’u seyredip üzerinde konuşuyorduk. Acaba biz de Lost için alternatif senaryo yazabilir miyiz diye düşündük. Sonra senaryoyu biz yazmayalım böyle bir hareket başlatalım istedik. Lost’ta Türkler olsaydı, Türk adasında olsaydı neler olurdu diye düşündük. Yazdıkça keyifli olmaya başladı. Biz sahneyi koyalım ve insanlara bırakalım dedik. Lost ile bağlantılı ama onu ti’ye de alacak bir isim seçip LOSTra adını verdik.

Mehmet Erkan Aydın: Ben de İnsan Kaynakları Departmanı’nın yöneticisiyim. İşin kara mizah kısmı var ama ileriye dönük olarak gerçekten neler yapılabileceğini düşündürtmek istiyoruz. Artık Türkler adada mangal mı yakar, çadır mı kurar işte o insanlara bağlı olarak gelişecek.

Peki, bu projenin büyüyeceğine inanıyor musunuz?

Y. Z.: Neden olmasın? Projeye insanları dahil etmek istiyoruz. İleride bu bir dizi haline gelirse kalabalık bir grubun yazmış olduğu bir dizi olsun, katılımcı olan herkesten bir parça bulunsun. Baktığınızda bugün gazeteler bile blog’larını halka açtı. Bunun nedeni insanları projeye dahil edip katılımı artırmak. Bu şekilde içeriği genişletip insanların sahiplenmesini sağlarsınız. Katılımcıyı oyunun içine dahil et ve alanını genişlet mantığı olur. Dizileri artık konaklardan çıkartmak istiyoruz.

M. E. A.: Bizim hep ağa ve mahalle dizilerimiz var. Senaryo mahallenin dışına çıkamıyor ne yazık ki. İnsanlar yabancı dizileri de izliyor. Orijinal bir fikir ortaya koyduğunuz takdirde insanlar ona dahil olur. Bu ortak bir platform olursa Lost kalitesinde orijinal bir senaryo ortaya çıkar diye düşünüyoruz. Düşünce sizi bir yere kadar götürür ama ilk adımı attıktan sonra devamı gelir. Senaryo fikri de böyle gelişti. Bize katılacak kişilerden deneme yazısı isteyeceğiz. Çünkü projenin senaryo kirliliği olmasını istemiyoruz.

İLK BÖLÜM BİZDEN GERİSİ KATILIMCILARDAN

Şu anda senaryo hangi aşamada? İlk bölümleri siz mi kaleme aldınız?

Y. Z.: Bizim uçağımız şu anda havada. Uçağı düşürmeden önce yeteri kadar yazar sayısına ulaşmalıyız. Mistik olaylar bizim senaryomuzda da olacak. Şu anda belli olan karakterler var. Karakterleri tanıtma ve ilk konuşmalar bizim ve tanıdıklarımız tarafından şekillendi. Bundan sonrası aramıza katılacak kişilerce belirlenecek.

M. E. A.: İnsanlardan örnek yazı isteyeceğiz. Bir psikolog arkadaşımız karakter tahlili konusunda yardımcı oluyor. Bilgi işlem, marka pazarlama, insan kaynakları alanında çalışan arkadaşlar var yazar kadrosunda. Karakterleri bire bir eşleştirmedik. Çünkü bize özgün olmasını istedik. Dolayısıyla karakterlerin hepsi aynı olmayacak ama birbirleriyle bağlantıları var.
Lost’un başarısını neye bağlıyorsunuz?

Y. Z.: Lost’un başarısındaki en önemli neden ağızdan ağıza yayılan stratejiyle yürüyor olması. Herkes diziyi birbirine tavsiye ediyor. En büyük gücü bu. Türk halkında bu sistem çok tutuyor. Önce CNBC-e izleyen kitle ile başladı sonra herkesi etkisi altına aldı. Genişleyebilen senaryo yapısına sahip. Her bölümün içerisinde alt dizicikler var. Çünkü her karakterin hikayesi ayrı. Yalnız tek bir karakter üzerinden gitmiyor. Bilgi verip meraklandırıyor. Karakterleri ilişkilendirdiğin için bulmacayı çözmek gibi geliyor. Mistik olaylar, sayılar… Kabala’yı da işin içine soktular. Lost teorileri üretilmeye başlandı. Teori üretirsen çok konuşturursun. Yayılım stratejisi, içerik ve teknik kalitesi, altyapısında komplo teorileriyle bağdaşınca dizinin başarısı kaçınılmaz oldu.

M. E. A.: Dizi sürprizlere açık yapısıyla ilgi topladı. Dünya edebiyatına baktığınızda da klasik eserlerde tek bir karakter yoktur. Birden fazla karakter olduğu için diğerinin hayatına mecbur değilsinizdir. Yapıyı çok karakterli kurduğunuz zaman kalıcılığını da sağlamış olursunuz. İnsanlar senaryonun devamını tahmin ettiklerinde diziyi tüketmiş oluyorlar.

Y. Z.: Bence devrim yaratan dizilerden biri Asmalı Konak’tır. Seymen Ağa ana karakterdi. Ama alt karakterlerin hayatını da inceledi dizi. Ally Mc Beal ile aynı sezon yayınlandı. İnsanlar bir araya gelip her iki dizi için de geceler düzenliyorlardı.

Sizce erkekler daha fazla mı dizi izliyor?

Y. Z.: Türk dizilerinin çoğunu izliyorum. ‘Prison Break’, ‘Heros’ ve ‘24’ü de izliyorum. Bazıları çok kendini tekrar ediyor. Bazılarının derinlemesine içerisine girebiliyorsunuz. Erkekler daha fazla dizi izlemeyi seviyor olabilir. Ama dizi hakkında konuşmayı sevmiyorlar. Çünkü erkekler arasında “ben Binbir Gece’yi izliyorum” demek zayıflık. Ama kadınlar arasında ortak nokta, bir bağlılık oluyor.

M. E. A.: Yoğun iş temposunda dizi izlemeyen biri olarak Lost’u iki haftada 11 bölüm izledim. Ayrıca Lost cinsel içerik olmadan başarıyı yakalayan işlerden biri. Bu da çok önemli. Projeyi takip etmek ve ayrıntılı bilgi için:

http://www.lostra.org

EKİN TÜRKANTOS - Akşam Gazetesi
http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=80181,12&tarih=11.06.2007

İçindeki Yazarı Uyandırrrrrr!

LOSTra MANİFESTOSU


LOSTra Nedir?

LOST dizisinin Türk hayranlarınca tasarlanan bir ortak senaryo çalışmasıdır.

LOSTra'nın Amacı

  • Eğlenmek

  • Her Türk'ün içinde bulunan "bizim hikayemiz yazılırdı aslında"pişmanlığını önlemek

  • Farklı insanların bilgisel, kültürel, kişisel alt kimliklerini ortak bir havuzda toplamak

  • Yerelliği ile bize özgü, ama metodolojisi ile global ve profesyonel, kitleleri ekran başına çekecek bir diziye alt yapı sağlamak
LOSTra Kuralları

Her LOSTra yazarı;

  • Türkiye Cumhuriyeti Kanunları’na aykırı içerik göndermeyeceğini, aksi bir davranıştan sorumlu bulunduğunu kabul ve taahhüt eder. (Ada’ya düşsek de seviyeyi düşürmeyelim.)

  • LOSTra Editörünün çizeceği senaryo kuralları içinde yazar ve hareket eder.

  • Kendi bilgi ve birikimini Ada’da yansıtır. Yazılarını bu minvalde kaleme alır. (Örneğin, doktorsa ben kan görmeye dayanamam falan diyemez, alır eline yorgan iğnesi ile ipliğini diker, ona göre.)

LOSTra’ya Katılım


Her LOSTra yazar adayı
  • LOSTra Manifestosu’nu okur ve işine gelirse yola devam kararı alır.

  • LOSTra’ya Yazar Olmak İstiyorum Formu doldurur.

  • Kendisinden istenen konuda ve türde 1 sayfa yazı gönderir.

LOSTra Senaryo Yöntemi
  • LOSTra Yazarı Olmak İstiyorum Formu’ndaki bilgilere ve örnek yazılara göre her aday LOSTra Editörü tarafından puanlandırılır.

  • Dereceye giren adaylara kişiliklerine uygun roller dağıtılır. Her karakterin kişisel özellikleri, geçmişi, adada kendisinden beklenenler vb. LOSTra yazarına açıklanır.

  • LOSTra Editörü senaryo şarampole yuvarlanmaya başlarsa, yazarlara el altından kopya verebilir.

Ve Action!

  • LOSTra’da bu zamana kadar yazılanlar deneme yazılarıdır. Asıl macera şimdi başlamaktadır.

  • Karakterlerin oturmasının ve yazarların hazırlıklarını tamamlamasının ardından uçak havalanır.

  • Sahneler şu şekilde yazılacaktır;

    • LOSTra Editörü sahneyi anlatır, dış çevreyi tasvir eder, kişileri açıklar ve sıralar.

    • Herkes hazır olduktan sonra, “Action!” denir ve her LOSTra yazarı karakterini konuşturmaya başlar.
    • Bütünsellik açısından yazarlara el altından bilgi verilebilir, “dış ses” ile boşluklar doldurulur.

Başvurularınız için:

lostrayazariolucaktim@gmail.com

Bizlerle İletişim İçin

Yüce Zerey

yucezerey@gmail.com

Mehmet Erkan Aydın

yazarmehmeterkan@gmail.com

29 Mayıs 2007 Salı

Vadideki Zambak ve Kenan Bey

(Metin Salıncak, tarih bölümünde lisans eğitimini tamamladıktan sonra "karşılaştırmalı tarih" alanındaki doktora çalışmalarına devam etmekte olan melankalolik bir entel)

Metin Salıncak : (İçinden) Balzac'ın uslübundaki sadeliğe de hayran olmamak elde değil.

(Metin, sevgilisi Seda' nın ona yolluk olarak verdiği Vadideki Zambak romanını okumakta iken, Beethoven' ın eşsiz eseri 5. senfonisini ona eşlik etmekte. )

Kenan İvedi : Yaa şu kız yüzünden çektiğimiz sıkıntıya bak, bilmem ne yükseklikte deli saçması insanlarla yolculuk ediyoruz. Vermicektik işte elin gavuruna kızımızı, iyi halt ettin emi!!!

Hatice Şişman : Amannn sen de nolmuş yani, sayesinde yurtdışına çıkıyoruz fena mı. Yoksa televizyonda izlediğin kanguruları felam nerde görecektin. Hem bugüne bugün Ted'in saygısızlığını gördünmü. İşinde gücünde, hali vakti yerinde. Buldun bunuyorsun bunak sen de!!!

Kenan İvedi : Offf offff

(Metin Salıncak müziğin ritmine kendini kaptırmış ellerine hakim olamamaktadır. bir an için Metin' in sol eli Kenan İvedi'e çarpar)

Kenan İvedi : (Ani bir irkilme ve çatık kaşlar) Hoppp hooopp, eline koluna hakim ol genç, hanım bi yandan sen bi yandan...

Metin Salıncak : Pardon efendim bir an için müziğin akışına kaptırdım kendimi.

Kenan İvedi : İyiki kitabın akışına kaptırmamışsın, yoksa yerdik kafaya desene (Gülüşmeler...) Olm sen ne için gidiyorsun elin kanguru milletine?

Metin Salıncak : Kısaca anlatmaya çalışayım sayın abim. Aslen tarihçiyim, doktora tezim için 6 aylık bir araştırma gezisine çıktım. Tez konum Anzak çıkartması fakat bu tez çalışmamda karşılaştırmalı tarih yaklaşımı ile yaşanan sürece bir de karşı tarafın tarihi koşullarından yaklaşmaya çalışacağım.

(Metin Salıncak ve Kenan İvedi arasında Çanakkale savaşı üzerine koyu bir sohbet başlamıştır. Metin bir yandan Kenan beyin dedesinden naklettiği zafer anılarını dinlemekte bir yandan da Balzac'ın etkisinde aşkını düşünmektedir...)

17 Mayıs 2007 Perşembe

Anason Adası

Anason Adası

(Genç bir adam ceketinin içine sakladığı bir şeyle hızla koridorda yol almaktadır. Aynı anda yetişkin, kaytan bıyıklı, bıçkın bir adam da yerinden kalkar, hızla onu izler. Uçağın hem içinde, hem de dışında hareket artmakta, ayak seslerine yalnızca Deha Depremin duyduğu motor tokurtuları eşlik etmektedir.)

Fenasi Cebren : (Amerikanvari bir sesle) Genç adam…genç adam…bayım!.. Hey!.. bayım!.. Durun bir dakika…

Genç Adam : Hıhhıhhıhhhhhh!... (Genç adam hızla solumaktadır.)

Hostes : Ah!.. Beyefendi az kaldı tepsiyi deviriyordum… Ay!.. Beyefendi!.. Beyefendi bir sorun mu var?

Genç Adam: Lavabo…lavaboya gitmeliyim… Takibi kessin takibi kessin!..

Fenasi Cebren : Bayım bayım… Eyalet polisi olarak sesleniyorum size…bayım…

Cüneyt Koryürek : Sorun nedir amirim?...

Fenasi Cebren : Çabuk şu adamı takip edin. Diğer yolcu salonuna geçmesine müsaade etme. Özgürlükleri engellemeye çalışan bir diktatör, bir terörist olabilir kendisi. Ulusumuz tehlikede olabilir.

Cüneyt Koryürek : (İçinden) Allahhh!.. Yine polisiye film izlemiş bizimki… Bırak amirim Allah’ını seversen. Ne çabuk unuttun, Karagümrük karakolunda pişpirik attığımız günleri.

Fenasi Cebren : Hadi Cüneyt buradan. Unutma Başkanın yaptığı son konuşmayı!..

(Genç Adam gözden kaybolur, ardından birden tuvalete kilitler kendini.)

Fenasi Cebren : Bayım açın kapıyı. Bakın Eyalet polisi, hatta Başkan adına sesleniyorum size… Bayım bayım…

Genç Adam: Kafan mı kıyak hemşerim senin. Git buradan. Alırım sicil numaranı, veririm İç İşleri Bakanlığındaki enişteme, değil Avustralya uçağına binmek, rüyanda göremezsin pırpırı. Best Van Tur bir numaralı toplu taşıma aracın olur.

Fenasi Cebren : Bayım eyalet yasalarına hakaret ettiğinizin farkında mısınız… Size yasal haklarınızı saymak görevim. Bakın kanuna teslim olursanız, susma hakkınızı kullanabilirsiniz, avukat tutma hakkınız da saklı… Eğer avukat tutma durumunuz yoksa, eyalet mahkemesi size bir avukat tutacaktır…

Cüneyt Koryürek : Amirim adam belki ishaldir, insanlık hali bu ya..

Fenasi Cebren : Kes sesini Memur!

(Fonda bir şırıltı duyulur. Seyirci genç adamın tuvaletini yaptığını zanneder. Görüntü gelir. Genç adam ceketinin cebinden yarısı dolu bir 70 lik çıkarmış, muslukta üstünü doldurmaktadır.)

Genç Adam: Oh be!... Anason anason!.. Tanrım düşür bizi anason adasına, bitsin rakısız günler. Ulan ben ne yaparım Avustralya’da Kumkapı’sız…

Fenasi Cebren : Saygıdeğer bay, beni zorluyorsunuz, kapıyı kırmak mecburiyetindeyim… Tüm yolcuların, masum insanların ve Batı Toplumlarının huzurunu düşünmek zorundayım…

Cüneyt Koryürek: Amirim koko çekiyor olmasın.

Fenasi Cebren : Genç Memur Koryürek!.. Bu meslekte daha öğreneceğin çok şey var. Sus şimdi. Beni şüpheliyle baş başa bırak. (Fısıldar.) Psikolojik savaş uygulayacağım. Sus artık. Hem biliyorsun ben hep tek çalışırım. Seni başıma o lanet olası teğmen Frank bela etti.

Cüneyt Koryürek : (İçinden) Hay Allahım bu herif hepten sapıttı.

Fenasi Cebren: Bakın bayım!.. Tamam siz haklısınız…Açın kapıyı… Ulusumuz sınırları içinde pek çok rehabilitasyon merkezi var, profesyonel destek…mesela psikiyatr…

(Fenasi’nin sözü yarım kalır. Uçak derin bir sarsıntı geçirir ve dengelerini kaybedip yere düşerler. Klozet taşına çarpan Yeni Rakı Şişesi ekrana gelir, tuzbuz olur ve ekran kararır: LOSTra yazısı dönerek çıkar!)

Uçakta Keramet Vardır

Uçakta Keramet Vardır

(Pakize Şirin yarayı pansuman ederken.)

Süheyla Saban : Aa!.. Hemşireymiş hemşirke!.. Maşallah güzel de kız Allah için. Öyle değil mi Bedrettin.

(Bedrettin duymaz. Hıyar turşusu ziftlenmektedir.)

Necla Mercümek : Pek de maharetli bak. Kesti zibidinin burun kanamasını iki dakkada. Ay Süheyla Abla, kıza bakayım derken ilmek kaçırdım, iki ters bi düz müydü ya, iki düz bir ters mi? Of ya bak, burası biraz kısa oldu. Hiç istemediğim gibi öremedim bu süveteri. Şişin numarası mı büyük geldi ne!..

Süheyla Saban : Bedrettin Bedrettin yeter corcor olacaksın! Hay hıyarlara oturasın… Bakim kız… Aa şura şura, işte şurada çift sıra gitmemişsin… Boş veeeer… Avustralya çok sıcaktır. Süveteri müveteri kimse giymez. Karıları bile cıbıldak gezer….

Necla Mercümek : Öyle deme abla ya… Heveslük benümküsü…

(Deha Deprem, kameranın dar açısından konuşulanları dinlemektedir, daha fazla dayanamaz ve…)

Deha Deprem : Doğru valla bacım öyle demeyin. Hadi Avustralya’da değil ama ya bir adaya düşersek lazım olmaz mı bu süveter…

Süheyla Saban : Nası yaniii?

Deha Deprem : Hani olur ya açılır bi sır kapısı düşeriz içine. Ada soğuktur, hele deniz kıyısı. Keser adamı valla…

Süheyla Saban : Ay ağzını hayra aç nası laf öyle. (Fısıldar) Necla kız bu herif düşmekle kafayı bozmuş. Aptal da bi tipi var. İster misin malum olsun, töbe töbe…

Necla Mercümek : Ablaaa!... Sen o herifi boş ver de şu hemşire kıza bak. Pamuk gibi değil mi? İzmirliye benziyo, İzmirin kızları böyle güzel olur… Bizim Neşet’e çok yakışır değil mi bu.

Süheyla Saban : Dayı torunu Neşet canım. Hani şu polis olan var ya… Acaba çeyizi tam mı kızın. Teni teni.. teni çok güzel… Hamama falan götürüp bakmak gerekmez.

Süheyla Saban : Bak şimdi… (Seslenir) Kızıııım!..

Pakize Şirin : Buyurun teyzeciğim.

Süheyla Saban : Kızım ne güzel iş görüyorsun, bekar mısın sen?..

(Süheyla ileriye doğru eğilmiştir ki, kafasına koridordan hızla geçen genç bir adamın beli çarpar.)

Süheyla Saban : Yuh… Yavaş be!..

8 Mayıs 2007 Salı

Kan Uykusu

Tonguç Karanfil : Baba olmaz böyle bir şey ya, harbiden koptum aaa!... Bindik multinational bir şirketin uçağı diye sanki iç hatlarda uçuyoz ya. Amcam turşu yiyo ! Oha çüş oha diyorum sadece...
(Sesini yükselterek!)

Şaka misin sen be amca be?

(Tonguç'un Telefonu tekrar çalar!)

Selam Ceren naber? Tamam bitanem inecez birazdan! Ben de sıkıldim kanka, herkes kopmus burada tam castlık, film falan ceksek herkes saka gibi...

Deha Deprem: Abi karı kılıklı herif telefon ile konuşuyor, abi Rabbim bizi mi deniyo anlamadım ? Yok abi terakkiyet de bir yere kadar! Damarlarım patlıyacak, gibi oluyor, kesin düşecez biz...

Ziver Işık: Dehacım sakin ol! Hayırlısı ne ise olsun! Sanki göktaşı da çarpsa bizi farklı bir son bekliyor. Ne gerek var üzüyorsun, sıkıyorsun kendini... Hayırlısı ne ise olsun dedik işte!

Deha Deprem: ....?!

Hakkı Terzi: Lan gözlük! Kapat o telefonu yoksa sokacam bir tarafına, direkt kapanacak!

Tonguç Karanfil : Hade len!!!. Gel de görelim ne kadar delikanlısın. Medeniyet görmemiş herif!

(bu arada seslere ayaklanan Abdurrahman Pordoğan olay mahalline gelir)

Abdurrahman Pordoğan: Lan yine mi sen, yine mi telefon lan!

(Tonguç Karanfil'in tam gözünün ortasına sağlam bir yumruk patlatır!... Tonguc'un gözlükleri tuz buz olmuş, kaşından kan gelmektedir ve korkudan bayılmıştır. Ucuş görevlileri olaya müdahele etmiş ve Abdurrahman Pordoğan'ı koltuğuna kelepçelemişlerdir. )

Pakize Şirin: Çekilin ben hemşireyim! Önemli birşey yok sadece bayıldı! Yarayı temizlemem lazım!

Hediyelik Yoğurt

Hediyelik Yoğurt

(Flu bir görüntüde, suyun içinde garip cisimler hareket eder, ıceberg midir yoksa bu, ya da keşfedilmemiş bir ada!..
Kamera görüntüsü netleşir netleşir ve tablo daha açık ortaya çıkar: Turşu bidonunun içindeki hıyarlar sağa sola sallanmaktadır.)

(Deha Deprem ile Ziver Işık’ın arkasındaki koltuk.)

Bedrettin Saban : Noluyo hemşerim, sanki uçakta bi kıpraşma oldu!.. Aman ha… Sakın sakın….

Zülfikar Van Olheim: Ah dung ben anlamadım, noldu yav…

Bedrettin Saban : Sakın sakın…

Zülfikar Van Olheim : Ne sakını Türken, pardon hemşerim, noldu sallanır sallanır geçer…

Bedrettin Saban : Sakın sakın… Sakın hediyelik yoğurduma bi şey olmasın…

Zülfikar Van Olheim : Ne yoğurdu, ne yaptın babam sen ya… vat?..

Bedrettin Saban : Yoğurd işte yav… Aha şu telefonla konuşan öküzün kafasının üstüne koduydum, benim kafa bagacında yer kalmamıştı da… Has kömüş yoğurdu ha… Dur ben şuna bi bakim…. Avustralyadaki akrabalar için hazırladık… Yazık olacak nevaleye…

(Bedrettin yerinden kalkar ve Tonguç’un kafası üstündeki bölmeye bakar. Dönüşte kendi kafası üstündeki bölmeden bir bidon çıkartır, okşamaya başlar.)

Bedrettin Saban : Dayanamayacağım valla bi de hıyar turşusu kıracam. İster misin yarısını…

Zülfikar Van Olheim : Valla babam, adaya madaya düşsek aç kalmazdık sayende… Ver bakalım bize de bol sulusundan bir tane…

Deha Deprem (Fısıldar) : Ziver Abi şu herifi duydun mu adaya madaya düşmekten bahsetti. Allah söyletti sanki… Abi ister misin bi sır kapısı da bize açılsın. Maazallah…

Ziver Işık : Turşucu!.. Hop!... Hep kendine Müslümansın be mü-min bize yok mu?..

Tonguç Karanfil : Iğğğ… Ne bânâl…

Zülfikar Van Olheim : Ohh ne turşuymuş be…. Barsaklarım bayram etti.

(Uçağa dış çekim, arkada kalan beyaz donmuş dumanlar)

1 Mayıs 2007 Salı

Arzın Hakikatleri

Arzın Hakikatleri

(Tonguç Karanfil telefonu kapatmak yerine sesini kısar ve kamera Tonguç’un parlayan gözlerine zoom yapar.)

(Kahramanlarımız Abdurrahman Pordoğan ile Necip Aksüt’ün yan koltuklarında oturmaktadırlar.)

Ziver Işık : Allah affetsin ya, Müslümanın canına kastedecek gafil.

Deha Deprem : Ziver olum var ya… Biz bu uçağa bindik ama, bu uçak düşmesin. Bak şu Tonguç denilen ehl-i dünya da mobayl telefonu ile gök kubbeyi işkillendirdi.

Ziver Işık : Tövbe de ya, tövbe de ya Deha’cığım.

Deha Deprem : Öyle deme abi, adı üstünde sırlar dünyası bu…

Ziver Işık : Eee..

Deha Deprem : Daha stratosferde olduğumuzu düşünürsek abi, şu kainat denilen alemde halen arzın hakikatları çerçevesinde dönüyoruz.

Ziver Işık : Dur bakalım kardeş ya, dur bakalım… Yeise kapılmayalım ya!..
Deha Deprem : Ecmain Abi…

FON MÜZİĞİ : (Aaaağaaaa.. ağaaaa…)

(Uçakta sarsıntı alttan alta artar, ama Deha Deprem dışında kimse gaipten şüphe duymamaktadır.)

29 Nisan 2007 Pazar

Gökkubede Job Madileri

[Uçağın arkalarında bir yerde]

Hakkı Terzi: Baba bize biraz çerez getirsene (Hostese seslenmektedir)
Ya Selim abi, sıra sende yeter artık bir saattir madiden joba dönüyon biteceksen bit artık. Türbülansa bilem konsantre olamadım be senin elini takip etmekten.

Abii, bizim bu kahvedeki mallar ne yapıyordur acaba, he ? Sen kalk köhne bir kahve köşesinden ver elini Avusturalya, ver elini kangru alemleri... Kolay mı gaza geldik acaba ya? Huylanmıyor değilim aslında biliyon mu?

Bak şimdi ne güzel Kenan abi, söylemiştir çayını bekliyordur, ciğerci Necmi'nin midebozan ciğerlerini. Valla o dandik ciğerler bile burnumda tüttü be... Ne yapacaz nasıl çalışacaz? Nasıl duracaz elin gavur memleketinde bir türlü almıyor kafam ama hayırlısı bakalım.

Hooop Selim abi... Alooo yine uyuyakaldın ya... Ulan Selim abi iki rekat da uyuma be..

Selim Taşdelen:
Ne var lan? Ne var? Uyuyacam tabi... Sanki Erdek'te çay bahçesindeyiz , kağıt oynuyoruz. Herifteki rahatlığa bak ya.. Biz adama ayıp olmasın, yolda canımız sıkılmasın diye oyun oynalalım dedik, adam olayı milli dava haline getirdi. Yeter sıkıldım oynamıyom. Hadi.. Hadi... Bak sen de dalgana, ne yapıyorsan yap. Otur kağıtlarda fal falan bak.

Hakkı Terzi: Vayy be Selim Abi biz de seni delikanlı bilirdik. Bir de döv de rahatla be... Uyu ne halin varsa gör... Çok umurumdaydı sanki, okyanus geçiyoruz ben de sen rahatla uçak korkusu hissetme diye oynayalım dedim. O kadar hap aldın, kafa kıyaklaştı herhaldeki kaynıyon sağa sola...

24 Nisan 2007 Salı

İyi UÇUŞLAR Efendim...

[Karanlık ekran iç gıcıklayıcı bir telefon melodisi ile aydınlanmaya başlar. Kahramanlarımız bir uçağın içindedirler]
Necip Aksüt:Oha be birader be
Abdurrahman Pordoğan:Kapatsana lan telefonunu yavşak! Öldürecen mi bizi?
Tonguç Karanfil: Aaaa selam ya güzelim ben uçaktayım ya kapatmam lazım yoksa bu odunlar beni doğrayacak. Tamam Tamam iyi bakarım aricem ben seni, öpüyorum.
Abdurrahman Pordoğan:"Ulan bi de açtı konuşuyor ya! Mal mısın lan sen ? He söyle mal mısın oğlum?"
Tonguç Karanfil:??...??

Tonguç'un çalan telefonu ortamı yeterince gerdi. Abdurrahman Babayı zor sakinleştirdiler.